Teknolojinin sosyal değişim odaklı kullanımı giderek artıyor.  Fiziksel olarak farklı mekanlarda bulunuyor da olsak, farklı dilleri konuşuyor da olsak, inandığımız bir fikre destek verebilme ve içinde yer alabilme araçları var artık elimizde.  Bu, bireyin gözü önündeki sorumluluklarını daha iyi görebilmesini sağlamakla beraber,  bireyleri güçlü de hissettiriyor. Bu küçük davranış değişiklikleri yavaş yavaş başka türlü bir kültürü de beraberinde getiriyor: Birbirimize destek olma ve paylaşım kültürünü.

Bunun iyi örneklerinden olduğunu düşündüğümüz bir projeden bahsedelim istedik. Projenin adı Bir Silgi Bir Kalem. Desteğe ihtiyacı olan okullarla, destek olmak isteyenleri online bir platformda buluşturan bir proje.  Ne şekilde destek olmak istediğinizi projeleri inceleyerek kendiniz seçebiliyorsunuz. “Herşey bir silgi bir kalem ile başlar diyerek yola çıktık.  Küçük yardımlarla eğitim kalitesinde büyük farklar yaratabiliriz.  Her çocuğun iyi koşullarda eğitim görmeye hakkı var.” diyor proje ekibi.

Proje, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından destekleniyor ve maddi yardım almıyorlar. İhtiyaç duyulan ürünler öğretmenler tarafından sisteme giriliyor, bağışçılar tarafından satın alınıyor ve okullara gönderilip demirbaş olarak kayıt altına alınıyor. Amerika’da Oprah’ın tanıttığı donorschoose.org modelini Türkiye’ye uyarlanmış başarılı bir örneği.  “Biz bize yeteriz” anlayışının başka bir yönden dillendirilmiş hali. Biz bu projeyi çok sevdik, www.birsilgibirkalem.org adresinden okulunuzu kayıt edebilirsiniz veya şimdiye kadar girilmiş projeleri inceleyebilirsiniz.

Bir Silgi Bir Kalem’i takip etmek için:

http://www.facebook.com/BirSilgiBirKalem

http://twitter.com/#!/1silgi1kalem

Dün ilk bölümünü yayınladığımızYes! Magazine’de İngilizce olarak yayınlanan, Amerika Zaman Bankalarının kurucusu, Columbia Hukuk Fakültesi Profesorü Edgar Cahn’ın yazısının devamı aşağıda. Bu yazı  Elif Ergin tarafından Zumbara‘da saat karşılığında çevrilmiştir.

Zaman Bankası girişimlerinin büyüklüğünü ve etkilerini dört örnekte açıklayabiliriz:

1. Chicago’nun en düşük performans gösteren 27 okulunda; 5. ve 6. sınıf öğrencileri bir okul sonrası programıyla 3. ve 4. sınıf öğrencilerine özel ders ve danışmanlık hizmeti verdi. Bu program sonucunda öğrencilerin okula katılımları arttı, notları yükseldi ve okulda daha az kavga ve kaba kuvvet olayına rastlandı. Araştırma öğrencilerin kendilerinden bir kaç yaş küçük öğrencilere özel ders vermesinin olumlu kazanımlar sağladığını belirlemiştir. Zaman bankasını kullanımını sürekli hale getirmek ve aileleri de bu oluşumla bütünleştirmek, bu programın kazandırdıklarını kanıtlamak için gereken bilgileri verir.

2. Son on yıldır Washington D.C’de gençler, şiddet içermeyen suçlardan yargılan yaşıtlarının yargılandığı, Zaman Doları Gençlik Mahkemesinde jürilik yapıp, karşılığında hizmet saati kazanıyorlar. Suçlular; toplum hizmeti, yaşam becerileri dersleri, özür mektubu yazma, bir makale yazma veye jüri görevi cezalarına çarptırılabilir. Suçların tekrarlanma oranı %10’dan azdır, Şehir Enstitüsü; geleneksel sistemle işleyen mahkemeler yerine Gençlik Mahkemesine gelen her bir suçlu sayesinde Bölge’nin 9.000 dolar tasarruf ettiğini tahmin ediyor.

3. Ulusal Topluma Dönüş Akademisi; hapishaneden çıktığında kişisel gelişim, eğitim veya hizmetle ilgilenen kişilerden oluşur. Toplum hizmetine örnek olarak; çocukları çetelerden koruyarak güvenli bir şekilde okula gidip gelmelerini sağlamak veya yaşadıkları müşterek mülkiyette gençlerin şiddetin azalmasına yardımcı olmaları verilebilir. Ulusal verilere göre, bir suçlunun hapisten çıkıp 3 yıl içinde yeniden suç işleme eğilimi %60 ile %70 arasında değişmektedir. Ulusal Topluma Dönüş Akademisi’nde bu oran 1.5 yıldır 0.

4. Montpelier,Vermont’ta; Olgunlaşma İdaresi bir çeşit zaman bankası olan ‘bakım bankasına’ yatırım yaptı. Yaşlı vatandaşlar kendileri veya aileleri “primleri” düzenli şekilde ödediğinde bakım ve destek alacaklarına dair güvenceye sahipler. Primler topluluktan veya diğer yaşlıların bakımlarından kazanılan zaman doları ile ödeniyor. Aslına bakılırsa, zaman bankalarını kullanan bu program sayesinde bir çeşit geniş aile meydane geliyor. Bu program sayesinde ne kadar tasarruf edildiğini belirlemek için henüz çok erken. Fakat yapılan son araştırmalar gösteriyor ki, evde bakım süreci hükümet tarafından kesintiye uğratılırsa, hastalar hastalığı önleyici bakım almayı geciktirmiş olacaklarından ya da geçiş dönemi bakımını almamış olduklarında tekrar hastaneye yatmaları gerekeceğinden hastane ücretleri artış gösterebilir.

Ayrıca zaman bankaları sistem günlüğünü tutmanın, takipte bulunmanın ve saat paylaşmanın daha kolay olacağı yeni bir yazılımla da destekleniyor. Açık-kaynak kodu ile yazılan site, kolayca kendilerine özel web sitesi açabilisinler diye zaman bankalarının hizmetinde. Bu açık kaynak versiyonu şu an biribirinden ayrı 200’ün üstünde zaman bankası tarafından kullanılmakta. Ve gelecek yıla kadar bu oluşum, akıllı telefonlarda ve tabletlerdeki yerini alarak bir zaman bankası ailene erişimi radikal bir şekilde geliştirecek.

Geliştiren Bir Araç

Yıllar içinde, zaman bankasının geçtiği aşamalara tanıklık ettim. Hangi aşama olursa olsun zaman bankası hep kişinin kendi  kendini güçlü hissedebilmesi ile ilgili oldu.

İlk aşama, komuşudan komşuya beceri paylaşımı ile ilgili. Genellikle birbirimize çok yakın ama bir o kadarda uzak yaşarız. Komşularımızın neler yapabildiğini, kime güvenebileceğimizi bilmeyiz. Zaman bankacılığı bize çevremizdeki bu geniş çaplı kapasiteyi keşfetmemizi sağlayan araçları sunar ve yapılanların tutulduğu ve diğerlerine aktarıldığı kayıt sistemi ile karşılıklı güvenmeyi mümkün kılar.

Zaman Bankası daha sonra ortak üretimi daha da hızlandıran bir aşamaya geldi. Bu aşamada sivil toplum örgütleri ve hizmet sektöründeki profesyoneller, hizmet ettikleri toplumun ve müşterilerinin, istenen sonuçları ortaya çıkarmada (zaman bankaları sayesinde) “ortak üretici” olabildiklerini gördüler. Bu; bir çok alanda çok büyük kurumsal değişime yol açabilir: çocuk gelişimi, ilk ve orta okul eğitimi, aile desteği, profesyonel çalışma, çocuk adaleti, yaşlı bakımı, şiddeti önleme, gazilerin tekrar kazanımı, hapishaneye tekrar girmeme. Bu değişim her gün başka bir alanda etkisini gösteriyor; sıradan paranın ötesinde ne gibi imkanların yattığını anladığımızda bir virüs gibi yayılabilir.

Şu anda üçüncü aşamaya tanıklık ediyoruz: Süreli bakım, ulaşım, ev tadilatı gibi hizmetler sunan küçük işletmeler oluşmakta. Bu işletmeler para ekonomisi ve toplum ekonomisi arasında bir köprü oluşturuyor.

Sonuç olarak, zaman bankaları umut ve imkan demektir. Ne piyasa değerinin, bizim değer kavramlarımızı tekeli altına almasına izin verilmeli, ne paranın varlığının, hayatımızda yapabileceklerimizi belirlemesine göz yumulmalıdır.

Yes! Magazine’de İngilizce olarak yayınlanan, Amerika Zaman Bankalarının kurucusu, Columbia Hukuk Fakültesi Profesorü Edgar Cahn’ın bu yazısı,  Elif Ergin tarafından Zumbara‘da saat karşılığında çevrilmiştir.

“Paraya erişim neden hayatımızda neler yapabileceğimizi belirliyor olsun ki? Zaman bankaları çoktan yola çıktı, hem de hiç tahmin edemeyeceğiniz şekillerde.”

Bundan 10 yıl önce Robert Wood Vakfı , zaman bankasının (insanların para yerine zaman ve yeteneklerini değiş tokuş ettiği bir sistem) uygulama zamanı gelmiş yayılması gereken bir fikir mi yoksa uygulama alanı kısıtlı ütopik bir kavram mı olduğunu tespit etmesi için NPR’dan Susan Dentzler’ı görevlendirdi. Dentzler’in yanıtı:

‘Zaman doları uzun vadede, rüzgar gülleri ve güneş panellerinin ülke enerjisine sağladığı katkı gibi bir katkı sağlar: basit,alışılmadık; kitlelerin ihtiyaçlarına cevap vermesi beklenemez fakat belli bir kesimin ihtiyaçlarına cevap vermek için oldukça asil bir yol. ’

10 yıl sonra, güneş panelleri ve rüzgar gülleri girişim alanından oldukça uzaklaşmış olsa da, zaman bankası nispeten küçük ölçekli bir çaba olarak varlığını sürdürüyor. Ancak bir çok sebepten ötürü, zaman bankası fikri çok daha benimsenebilir bir hale getirilebilir.

Neden Zaman Bankası?

İlk denemelerimizi bundan 25 yıl önce halkın kullanılmamış kapasitesini ve  karşılanmamış ihtiyaçlarını bir araya getirmemizi sağlayacak yeni bir para çeşidiyle gerçekleştirdik. Piyasa; sağlıklı nesiller yetiştirmek, güçlü aileler kurmak, komşuluk kavramını yaşatmak, çevreyi korumak, sosyal adaleti ve demokrasiyi geliştirmek gibi bir çok önemli çalışmayı değerlendirme veya ödüllendirmede başarısız olduğundan, insanların zamanına değer biçerken piyasa fiyatlandırmasından başka yollar kullanma ihtiyacını hissettik. Bu gibi çalışmaları şereflendirmenin, tescil etmenin ve ödüllendirmenin bir yolu mutlaka olmalı.

Wall Street’i İşgal Et hareketi ortaya çıkmadan uzun süre önce, Zaman Bankası hareketi daha adil ve daha kapsamlı bir ekonomik düzen adına kararlı bir tavır sergiledi. Biz doların yanı sıra, bir takım farklı değiş tokuş işlemleri oluşturabilen farklı bir para türünün var olabileceğini kanıtlamak istedik. İnandığımız şey bu farklı türdeki paranın, amansız çıkar arayışının  sebep olduğu negatif dışsallıkları önleyecek veya bunlara bir çare bulacak girişimlerde bulunarak pozitif bir toplum yaratacağıydı.

Zaman Bankacılığı parayı tekelleştirmeyi ve dolayısıyla değerini arttırmayı reddetmiş, bunun yerine başlangıçta ‘hizmet değişimi’ olarak adlandırılan yeni bir tür para yaratmıştır. Zaman Dolar’ı olarak bilinen bu oluşum daha sonra Birleşik Devletler’de yayılan şekli ile Zaman Bankası ismini almıştır. İçeriği basit: başka bir üyeye yapılan 1 saatlik yardımın karşılığında 1 saat kredi kazanılır, bu kredi başka bir 1 saatlik hizmetle takas edilebilir. 1,1’e eşittir. Matematik böyle. IRS (Amerikan Milli Gelirler İdaresi) sürekli olarak zaman bankalarının ticari takas kuruluşları olmadığını, bu yüzdende zaman değişiminin vergiye tabi gelir gibi algılanmaması gerektiğini ifade etmiştir.

25 yıllık deneme, öğrenme ve büyüme sürücenin adından, Birleşik Devletler’de hali hazırda 300 adet zaman bankası var. Bunların en küçüğü 15, en büyüğü 3.000 üyeye sahip. Günümüzde Amerika Birleşik Devletler’inde 30.000, Birleşik Krallıkta 30.000 ve bunlara ek olarak dünya gelelinde 34 ülkeye dağılmış 100.000 kişi zaman bankası bünyesindedir.

Neden Şimdi?

İşsizliğin sürekli olarak yüksek oranlarda seyretmesiyle, bir çok insan kabul görmüş işlere ve ödeneklere (maddi) artık erişemez durumda -ancak bu, o insanların yeteneklerinin boşa gidiceği anlamına gelmez. Halkın, özellikle de halkın düşük gelirli kesiminin ihtiyaçlarına yönelik şekillendirilen programlarda, bugüne dek insanların hiç kullanmadıkları kapasitelerinden artık fayda sağlayabilecekleri bir çok yol mevcut. Paranın zor bulunduğu şu günlerde, zaman bankası gibi yeni bir para biriminin ya da takas sisteminin gelmesi tam da ihtiyacımız olan şey olabilir.

Ekonominin mevcut durumu göze alındığında, zaman bankaları ilgili herkesin aklına gelen soru şu: Zaman Bankaları ekonomik durgunluğu atlatmamıza nasıl yardımcı olabilir?  Düşündüğünüzden çok daha fazla şekilde. Cevaplar farklı kategorilerde incelenebilir:

Bunların ilki, bütçeye doğrudan sağladığı rahatlama: İnsanlar ev tadilatı, bahçe işi, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, saç kesimi, ulaşım veya taşıma olanaklarını paylaşma gibi ihtiyaçlarını paranın adı bile geçmeden, yaşadıkları toplumun diğer bireyleri tarafından karşılayabilirler. Zaman bankaları paramız azalmaya başladığında ilk olarak kıstığımız sanat, dans dersi ve dil kursu gibi bir çok aktiviteye kesintisiz erişim sağlar.

Zaman bankasının ekonomiye bir diğer katkısı ise insanlar ve para ekonomisi arasında bir köprü görevi görmesidir. İnsanlar iş arayışında öz geçmişlerini hazırlarken, mülakat becerileri üzerine çalışırken, bilgisayar becerisi kazanırken ya da ulaşım ve çocuk bakımı gibi konularda yardım alırken zaman dolarını kullanırlar. Zaman doları ayrıca daha az sermayeye, daha çok emeğe dayanan küçük işletmeler ortaya çıkarır…

(Uzun olması sebebiyle yazıyı 2 bölüm halinde yayınlayacağız, devamını yarın buradan okuyabilirsiniz.)

Burag Peksezer. Boğaziçi Üniversitesinde uluslararası ticaret öğrencisiyim. Görsel sanatlara, özellikle de sinemaya fazlasıyla düşkünüm. Kurmaca belgesel; seminer, atölye; festival, film seti ayırt etmem giderim, çalışırım. Dil öğrenmeyi hep çok sevdiğimden bazen Babil in Kulesinde dolaşırım. Başka ne diyeyim; Tanrının çocuksu yanına sığınmış, kendi halimde bir hayalciyim.

Ben geçen aydan itibaren Zumbara’nın görsel hikayesini anlatıyorum. Videolar,  fotoğraflarla elimden geldiğince Zumbara’yı anlatıyorum, kendim için zaman biriktiriyorum.. Geçenlerde Sürdürülebilir Yaşam Festivali’nde izlediğimiz “Mutluluğun Ekonomisi” filmi büyümekte olan yerelleşme hareketi üzerine tekrar düşünmemi sağladı. Bu hafta yerli malı haftası olunca ve geçen haftaki Zumbara toplantımızda bu film üzerine birkaç fikir beyan edince yazıyı da yazmak bana düştü 🙂

Son 20  –  30 yılda Dünya’da geniş yankı bulan bir yerelleşme hareketi var. Son yıllarda meydana küresel Kriz, iklim değişikliği, nükleer felaket derken insanlar mutluluğu daha küçük şeylerde aramaya yöneldiler. Daha yerel, daha tanıdık ve daha taze…

İnsanlar artık her şey için kaygılanıyor, işlerini akıllı telefonları sayesinde her yere taşıyor ve durmadan çalışıyorlar. Sürekli olarak büyümek için koşuşturuyor ama elde ettikleri şey mutluluk olmuyor. Doğduğumuz andan itibaren basamak basamak koşuyoruz, bize öğretildiği gibi daha da büyümek için çırpınıp duruyoruz ama en sonunda kendimizi psikiyatrlarda, derin depresyonlarda ve yalnızlığın tam ortasında buluyoruz.

Small is Beautiful akımı işte bu yüzden doğdu. Büyük şeylere ulaşmaya çalışırken yorulmamak, küçük adımlarla mutlu olmayı öğrenmek için, mutluluğun ve başarının sadece büyük ideallerde saklı olmadığını göstermek için ortaya atıldı. Dahası inanıyor bu akıma inanan, mutluluğu uzakta değil yaşadığı topraklarda, alıştığı yerde arayan insan sayısı her geçen gün artıyor. Filmler çekiliyor, gösteriler yapılıyor, yerel ama güçlü girişimler doğuyor.

Artık Almanya’da, Fransa’da hatta Amerika’da bile yerel ürünler marketlere giriyor, yerel ve tanıdık ürünler küresel ticaretin bize sunduğu rakipleriyle yarışıyorlar. Her ülkede ve her bölgede insanlar kendi alıştıkları tadı, kendi yurtlarında yetişeni tercih etmeye başlıyor artık.

İlkokulda gördüğümüz ve bazen güldüğümüz Yerli Malı Haftası işte bu yüzden artık önem kazanıyor. Küresel sistemin vaatlerini yerine getiremediği şu günlerde, herkes kendi bildiği tatlara geri dönüyor. Günden güne, sadece yerli malı kullanarak değil;  kendi kimliklerimize dönerek, kendimizi tanıyarak, koşmayı bırakıp küçük adımlar atarak yerelleşebiliriz. Kendimizi tanımlarken küreselleşmenin bize sunduğu tercüme kimlikleri değil, kendi içimizden gelen kimlikleri kullanabiliriz.

Economics Of Happiness ise tüm bunları anlatan bir film. Tibet’in uzak bir köyündeki mutlu insanlarla başlayan hikâye, küreselleşmenin ulaştığı her yeri nasıl mahvettiğini gösteriyor. Bir yanda hepimizin yaşadığı global umutsuzluğu anlatıp bize ayna tutan film aynı zamanda neler yapılabileceği konusunda da bizi bilgilendiriyor. Yerel marketlerden, ufak girişimlerden, anneannelerimizin bilgilerinden, kendi kimliğimizi yeniden kazanmaktan bahsediyor Economic Of Happiness. En önemlisi de; film ekonomik alışkanlıkları yeniden tanımlarken izleyiciyi küçük ve taze şeylerin dünyasına götürüyor, mutluluğu ise bize bırakıyor.

Küreselleşme karşıtı filmlerin belki de en deneysel olan atası Senegal’de Vietnamlı ünlü sanatçı Trinh T. Minh Ha’nun Reassablage filmi. 1982 tarihinde çekilen film, aslında Senagalli yerlileri anlatan etnografik bir film. Filmi ilginç kılan unsur ise, filmde yerlilerden fazla onları araştırmaya gelen Batılı akademisyenlerin davranışlarının anlatılıyor olması. İki grubu karşılaştıran, Senegalli yerlilerin özgün doğasına ışık tutan film, onları bildik yöntemlerle, kelimelerle ya da röportajlarla anlatmıyor. Onları izliyor, seslerini takip ediyor ve izleyiciye var oluşun değişik yollarını gösteriyor.

 

Burag Peksezer

Yıl 2000 ve 2001. Arjantin Türkiye’nin de aynı dönemlerde yaşadığı bir kriz ortamından geçmekte. Böyle bir dönemde ülke içinden çıkan yaratıcı bir model: ‘Global Exchange Network’. İnsanlara dağıtılan para yerine kullanılan ve sosyal değişim birimi olarak adlandırılan kağıt parçaları ile dayanışma modeli mümkün kılınıyor. Detayları görmek için ilham dolu videoyu izlemenizi öneririz.

Video’yu bizimle paylaşan Deniz Üçok’a teşekkürler! Bu sırada videonun dili İngilizce. Video’ya çeviri yapmak isteyenler lütfen bizimle iletişime geçin…

Zumbara ekibi olarak uzun zamandır alternatif ekonomi, hediye kültürü, zaman bankası, paradigma değişimi, sosyal değişim ve sosyal teknolojiler ile ilgili dünyada olan her şeyi takip etme çabasında olduğumuzdan bahsetmiştik.  Takip ettiğimiz siteleri, blogları, okuduğumuz makaleleri dünyanın şu hali de var, bunlar da oluyor şeklinde sizinle paylaşmak istiyoruz. Dünyanın bu haftaki halinde sıkıldım satıyorum blogu var.

Sıkıldım Satıyorum blogu kullanılmayan kıyafet satışı yapan bir blog. “Alışveriş bağımlılığı hala sürüyor, ben de elden çıkarmaya devam ediyorum” diyor blog sahibesi. Ölçüleri sorabiliyorsunuz, giyilme durumları, defoları yazılarda belirtiliyor.  Yaptığımız online araştırmaya göre birincil amacı mutsuz olduğu eşyaları evinden uzaklaştırmakmış,  takas da kabul ediyormuş. Yine yeni eşyalar alıp tüketime daha fazla katkıda bulunmaktansa, öncesinde bu gibi seçeneklere bir göz atsak iyi olur diyoruz. Ne de olsa diğer versiyon halihazırda yeterinden fazla kullanımda ve hayırlı bir alışkanlık olmadığı aşikar. Buradan yapılan birikimlerle artık dünyaya ne şekilde hizmet edeceğiniz de sizin takdiriniz…

Benzer bloglara buradan bakabilirsiniz:

http://www.mervenindolabi.blogspot.com/
http://aysegulsatiyor.blogspot.com/
http://www.stilpazari.com/ 
http://blogdakiseninolsun.blogspot.com/ 
http://aldimsatiyorum.blogspot.com/ 
http://mydepodukkan.blogspot.com/ 
http://sandiktanciciler.blogspot.com/ 
http://wardropshopping.blogspot.com/
http://jojeeesbazaar.blogspot.com/

 

Yine yeni bir etkinlikte  daha buluşacak olmanın heyecanı içerisindeyiz bu aralar! Şehirden biraz uzaklaşalım, deniz, güneş, yazdan bir gün yaşayarak yaza veda edelim diyoruz.

Eylül etkinliğimiz adada yaz sonu zumbara panayırı! Bu panayır açık bir panayır olacak. Kıyafet, eşya, yemek, yetenek, herkesin birşeyler sunduğu bir panayır olsun. Giymediğimiz kıyafetlere başkalarında yeni bir hayat verelim, kullanmadığımız eşyalara başka bir mekan sunalım, getirdiğimiz yemekleri birbirimize dağıtalım, yeteneklerimizi birbirimizle paylaşalım. Bir tür pazar yeri yaratalım.

Öncesinde de yine zumbaralıların gerçekleştirdiği etkinliklere katılacağız hep beraber. Martı Uçurtma Kulübünden Yiğit Kahraman ve Turgay Terzi bize uçurtmalarını nasıl yaptıklarını gösterecek,  uçurtma uçuracağız.

Dolaşıma açmak istediğiniz kıyafetlerinizi, eşyalarınızı, yemeklerinizi, denize girmek istiyorsanız mayonuzu, başkalarıyla paylaşmak istediğiniz bir servis varsa onun için gerekli ekipmanı ve kendinizi getirin! Varsa üzerine oturabileceğimiz bir örtü getirirseniz çok iyi olur.

24 Eylül’de saat 12:45’de Kabataş Vapur İskelesinde buluşalım. Vapur Kabataş’tan 13:10’da, Kadıköy’den 13:30’da kalkıyor. Etkinlik katılım durumunuzu facebook sayfamızdan bildirirseniz, ona göre organize olalım.

  • 12:45 Buluşma
  • 14:00 Adaya Varış
  • 14:00-15:00 Mekanın birlikte hazırlanması
  • 15:00-16:00 Uçurtma uçuyoruz!
  • 16:00-19:00 Açık Panayır: Kıyafetler, eşyalar, yetenek & tecrübe, yemek köşeleri
  • 19:45 Dönüş Vapuru

Mekan: Kınalıada, adanın arka tarafında olacağız.
Tarih ve zaman: 24 Eylül Cumartesi, 13:00-19.00
İletişim için: 0505 336 22 69 (Meltem) 0532 584 30 53 (Ayşegül)
*Program içeriğinde değişiklik yapma hakkı Zumbara tarafından saklı tutulmaktadır :)

Haydi Zumbara adalar vapuru kalkıyor!

Son yıllarda bir kişisel dönüşüm yaşıyorum galiba. Geçmiş yıllara bakıp, yaşadığım deneyimleri düşünüp şu an bulunduğum noktayı analiz ettiğimde her şey daha anlamlı bir hal alıyor.

Son 3 yıldır bilinçli olarak özellikle kıyafet alışverişi yapmamaya çalışıyorum. 3,5 yıl önce Barselona’da bulunan Mango genel merkezde çalıştığım, aylar öncesinde yeni koleksiyonu görüp trendler üzerine kafa yorduğum ve %40 Mango indirimim sayesinde 1 yıl boyunca alışveriş çılgınlığı yaptığım düşünüldüğünde bu davranışım daha anlaşılır olacaktır.

Reklamlara, vitrinlere, cadde modasına, dergi, gazete, TV vs. her türlü dış etkene maruz kaldığınızda bu bazen hiç de kolay olmuyor. Bu bilinçli davranışı sürdürebilir kılmak için bazı pratik yöntemlerim var:

1. Eğer gerçekten ihtiyacınız olan bir şey yoksa indirim dönemlerinde alışverişe çıkmayın, mümkünse vitrinlere de bakmayın

2. Alışveriş merkezlerinden uzak durun

3. Moda dergilerinin “Yeni olan daha cool, eee dolaylı olarak eskiler değil” mesajını taşıyan resimlerine aldanmayın

4. Almayı düşündüğünüz her bir şey için “Gerçekten buna ihtiyacım var mı?” sorusunu sorun ve kendinize karşı dürüst olun

5. Sökük bulunan kıyafetlerinizin yerine yenisini almak yerine, onları onarmayı deneyin

6. Dolabınızda hali hazırda bulunan kıyafetleri başka kombinasyonlar ile kullanın. Kombinasyonlarınız arttıkça yaratıcılığınızla gurur duyacak ve dolabınızda bir hazine olduğunu görüp şaşıracaksınız

7. Arkadaşlarınızın ve ailenizin giymekten sıkıldığı/olmayan kıyafetlerine talip olduğunuzu söyleyin. Hatta toplanıp kıyafet takası partileri düzenlemek çok zevkli bir çözüm

Bu liste benim bu 3,5 yıl boyunca kullandığım yöntemlerden oluşuyor. Aynı süreçte bulunan var mı? Sizin yöntemleriniz neler?

Parasız Dünya Turu

Temmuz 4, 2011

Bir Türk tasarımcı, tasarım dünyasında bir ilki deniyor. Çağrı Çankaya parasız bir dünya turuna hazırlanmakta. Yola sadece bir sırt çantasıyla çıkacak ve tasarım gücüyle bu yolculukta hayatta kalmaya çalışacak.

Tüm bu yaşadığı maceraları, dünyanın çeşitli yerlerinde yaptığı çalışmaları, insanları, tasarımcıları, ajansları www.designerontheroad.com adlı blog’unda paylaşacak.

Yolculuğunun ne zaman ve nerede biteceğini bilmeyen tasarımcı, amacına ulaşırsa bu hikayeyi özel bir kitap haline getirmeyi planlıyor. Bu kitabın gelirlerini ise Unicef ve Greenpeace gibi organizasyonlara bağışlayacak olan Çankaya şimdiden dünyanın çeşitli yerlerinde reklam ajansları ve tasarım ofisleriyle anlaşmış durumda.

11 Temmuz’da yola çıkan Çağrı’yı facebook sayfasından da takip etmeniz (like) ve desteklemeniz mümkün. http://www.facebook.com/designerontheroad

Küresel koşullar artık toplumları alternatif çözümleri yaşamaya yönlendiriyor. Alternatif ekonomilerin önemi ve gerekliliği hakkında dünya bize bir örnek daha sunuyor:

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25221667/

Yunanistan’da, ekonomik krizin olumsuz etkilerini her geçen daha etkili bir biçimde hissetmeye başlayan Yunan halkı ihtiyacı olan eşya ve ürünleri satın almak yerine kendi aralarında değiş tokuş yapmaya başladı.

ATİNA – Yunan medyası, daha önce ekonomik krizle mücadele eden Arjantin halkı tarafından yapılan ve ”Troueke” olarak adlandırılan bu uygulamanın Yunan halkı tarafından büyük rağbet gördüğünü duyurdu.

Atina, Volos ve Patras gibi büyük kentlerde oluşturulan değiş-tokuş pazarlarında avro kullanılmadan yapılan alışverişlerde, değiş tokuş yapılmak istenilen eşya ve ürünlerin değerlerinin mal sahipleri arasında eski Yunanca’da ”bozuk para-küçük yardım” anlamına gelen ”’Ovolos” birimiyle belirlendiği belirtilen haberlerde, buna göre, örneğin 50 ovolos değer biçilen eşya, ya da ürünlerin aynı değerdeki başka ürünlerle değiştirildiği belirtildi.

Değiş tokuş pazarlarının müdavimlerinden olan Mariya Halari Atina haber ajansı ANA’ya yaptığı açıklamada, ”Hepimizin dolabında iyi durumda olan ancak kullanmadığımız bir çok elbise ve eşya bulunuyor. Bizim için gereksiz olan bir şey başka birine uygun olabilir” dedi.

Eleni Kastrinaki ise, bu çeşit pazarları kadınların kendi aralarında evlerinde de düzenlediklerini belirterek, ”Her seferinde başka bir evde toplanıyoruz ve katılımcılar buraya çalıştığı ofisten yeni arkadaşlar getiriyor. Dışarıya çıkmadan kendi aramızda değiş tokuş yapıyoruz” diye konuştu.

Bu arada, değiş tokuş uygulamasının internet aracılığıyla da uygulanmaya başlanıldığı belirtilen haberlerde, kısa bir süre önce oluşturulan bir ”Trouke” sitesinde, çoğunluğu gençlerden oluşan kayıtlı üye sayısının kısa zamanda 1300’e ulaştığı belirtildi.